Karakterleri teker teker incelemek istiyorum en azından çeteyi çünkü 13 bölümün sonunda eğer sizde benim gibi "vay bee" diyerek izlediyseniz, izlerken heyecanınız giderek arttıysa devam edelim.
Öncelikle Profesör'ü ele alalım; ekibimizin beyni olan bu yakışıklı İspanyol bey, İtalyan direnişçi bir dedenin torunu.Müfettiş Requel ile ilişki kurması bana biraz abartı geldi ama senaryonun devamı için kesinlikle gerekli bir hamleydi.Sonunda Angel'in mesajını dinlediği için Requel'in annesini öldürecekken; son anda vazgeçmesi tam da onun kalitesinde bir hareketti.Sonuçta o bizim Profesörümüz.Masumiyetini hiç bir zaman kaybetmetti ama dolaylı yoldan da olsa Angel'in komaya girmesinde rol alması senaryo akışını göz önünde bulundurmazsam vicdanımı sızlattı.
Asi Tokyo dizide her anlamıyla göz dolduruyor.Oyunculuğuna şapka çıkarıyorum ama onun da ötesinde ne kadar güzel bir kız diye her seferinde düşünüyorum.Birçok insanın aksine Rio ile ilişkisini tatlı buluyorum aralarında baya bir yaş farkı olmasına rağmen sırıtmıyor çünkü Tokyo bence yaşsız kadınlardan.Bazı hareketleri fevri olsa da dizinin en "iyi" karakterlerinden.
Ah Berlin Berliiin; o kaliteli giyimi, o yemyeşil gözleri ile Berlin resmen spin-off'u çıkabilecek bir karakter bence.Monica'yı öldürme emri vermesi beni inanılmaz sinirlendirse de; daha sonrasında sadece bir kaç aylık ömrü kaldığını öğrenmek canımı acıttı resmen.O kurduğu afilli cümleler asla boş cümleler değil.Narsist kişilik bozukluğu olmasına hiç şaşırmadım.Onun için "nam" her şey demek ve bence Requel'in onun bu hastalığını (evet bu bir hastalık) bunun üzerine gitmesi ve onun tacizci vb. gibi televizyonlarda tanıtımını yaptırması ne mesleki ne insani açıdan etik değildi.Yedi büyük günahdan "kibir"in vücut bulmuş hali Berlin soygunun ikinci elebaşı.
Rio; çok sevimli bir karakter ve zaten olaylardan anladığımız üzere çetenin en zayıf halkası.Üzerine konuşulacak çok bir şeyi yok bence çünkü dizinin tek tek boyutlu karakteri bence o.Alison ile bir şeyler yaşamasını isterdim fakat onun dizideki varoluşunu sağlayan tek olay Tokyo ile yaşadıkları aşk.
Gelgelim Nairobi'ye umarım onu Frida Kahlo'ya benzeten tek kişi ben değilimdir; benim dizideki favori kadın karakterim o.Bence güçlü kadın kelimesinin lugattaki karşılığı Nairobi.Çocuğunu geri almak onun en büyük motivasyonu.Bu işlere ne zaman başladığını bilmiyorum fakat daha önce kalpazanlıktan sabıkalı olduğunu öğreniyoruz.Para basarkenki mutluluğu görülmeye değer ayrıca basım şefini ve ekibini motive etmek için kurduğu cümleler ve mutluluk dansları görülmeye değer.Emek onun için en kutsal değer...
Denver ve Moskova benim için birbirini tamamlayan bir baba-oğul.Bence bu soygun işinin en masumları onlar, hayatın ezilen kısmı olarak yaşamaktan sıkılıp bu karanlık dünyaya giriş yapmışlar.Keşke girmeselerdi...Denver'in Monica'yla olan aşkı bence Stockholm Sendromu'nun çok ötesinde.
Oslo ve Helsinki yine ayrılamayan iki karakter benim için.Kuzen olan bu ikili Slav kökenliler ve birbirlerine kesinlikle çok bağlılar.Çetedeki tek yabancı olan bu ikili yine yoksulluk kökenli.Sonunda Helsinki'nin kafa travması geçirmesi ve Oslo'nun o naif üzgünlüğü bence ben de dahil her seyirciyi üzdü.Fakat emir eri olmanın ötesine geçemediler.Belki de tercihleri böyledir.
Çeteye artı olarak Requel'den konuşmamız gerekir fakat içimden gelmiyor çünkü ben bir türlü bu karakteri sevemedim.Profesör'e bir anda bu kadar güvenmesi de onun mevkisindeki bir kadına yakışmıyor.Sen gel koskoca dedektif ol İspanya tarihinin en büyük soygununa atan ama bu kadar da parçaları oturtama; olmadı Requel olmadı.
Sezon finali çetenin evinin basılması ile noktalanıyor ve bitiş jeneriğinde Wall Street krizinden kesitler eşliğinde Çav Bella marşı çalıyor.Twitter'daki twitlerden, Ekşisözlük'deki yazılardan anladığım üzere herkes bu finalden sonra bir saatlik Çav Bella videoları dinlemeye başlamış.Ben birinci sezonun sonunda yine bir klasik olarak hemen sonraki bölüm butonuna basarak ikinci sezona başlangıcımı yaptım umarım ikinci sezonda bu kadar sürükleyici olur.
-Deniz