Bul Bakalım

11 Şubat 2018 Pazar

La Casa de Papel 1.Sezon

  Hatırlasanız ilk tanıtımı yazımı( https://neymiskibu.blogspot.fr/2018/02/la-casa-de-papel-neymis-bu-clgnlk.html )yine hastası olduğum bu dizi hakkında yazmıştım.O zamanlar daha ön yargılıydım çünkü Profesör'ün kendini sevdirebileceğine pek ihtimal vermemiştim, fakat şu an birinci sezonun sonunda ekrana neden bittin be insafsız diyen gözlerle bakıyorum.İlk sezonu daha izlemediyseniz bu yazıyı okumanızı tavsiye etmem ama yok izlediyseniz gelin birlikte devam edelim.
     Karakterleri teker teker incelemek istiyorum en azından çeteyi çünkü 13 bölümün sonunda eğer sizde benim gibi "vay bee" diyerek izlediyseniz, izlerken heyecanınız giderek arttıysa devam edelim.

      Öncelikle Profesör'ü ele alalım; ekibimizin beyni olan bu yakışıklı İspanyol bey, İtalyan direnişçi bir dedenin torunu.Müfettiş Requel ile ilişki kurması bana biraz abartı geldi ama senaryonun devamı için kesinlikle gerekli bir hamleydi.Sonunda Angel'in mesajını dinlediği için Requel'in annesini öldürecekken; son anda vazgeçmesi tam da onun kalitesinde bir hareketti.Sonuçta o bizim Profesörümüz.Masumiyetini hiç bir zaman kaybetmetti ama dolaylı yoldan da olsa Angel'in komaya girmesinde rol alması senaryo akışını göz önünde bulundurmazsam vicdanımı sızlattı.
                                 
     Asi Tokyo   dizide her anlamıyla göz dolduruyor.Oyunculuğuna şapka çıkarıyorum ama onun da ötesinde ne kadar güzel bir kız diye her seferinde düşünüyorum.Birçok insanın aksine Rio ile ilişkisini tatlı buluyorum aralarında baya bir yaş farkı olmasına rağmen sırıtmıyor çünkü Tokyo bence yaşsız kadınlardan.Bazı hareketleri fevri olsa da dizinin en "iyi" karakterlerinden.
     Ah Berlin Berliiin; o kaliteli giyimi, o yemyeşil gözleri ile Berlin resmen spin-off'u çıkabilecek bir karakter bence.Monica'yı öldürme emri vermesi beni inanılmaz sinirlendirse de; daha sonrasında sadece bir kaç aylık ömrü kaldığını öğrenmek canımı acıttı resmen.O kurduğu afilli cümleler asla boş cümleler değil.Narsist kişilik bozukluğu olmasına hiç şaşırmadım.Onun için "nam" her şey demek ve bence Requel'in onun bu hastalığını (evet bu bir hastalık) bunun üzerine gitmesi ve onun tacizci vb. gibi televizyonlarda tanıtımını yaptırması ne mesleki ne insani açıdan etik değildi.Yedi büyük günahdan "kibir"in vücut bulmuş hali Berlin soygunun ikinci elebaşı.
                                         

    Rio;  çok sevimli bir karakter ve zaten olaylardan anladığımız üzere çetenin en zayıf halkası.Üzerine konuşulacak çok bir şeyi yok bence çünkü dizinin tek tek boyutlu karakteri bence o.Alison ile bir şeyler yaşamasını isterdim fakat onun dizideki varoluşunu sağlayan tek olay Tokyo ile yaşadıkları aşk.
  

Gelgelim Nairobi'ye umarım onu Frida Kahlo'ya benzeten tek kişi ben değilimdir; benim dizideki favori kadın karakterim o.Bence güçlü kadın kelimesinin lugattaki karşılığı Nairobi.Çocuğunu geri almak onun en büyük motivasyonu.Bu işlere ne zaman başladığını bilmiyorum fakat daha önce kalpazanlıktan sabıkalı olduğunu öğreniyoruz.Para basarkenki mutluluğu görülmeye değer ayrıca basım şefini ve ekibini motive etmek için kurduğu cümleler ve mutluluk dansları görülmeye değer.Emek onun için en kutsal değer...
Denver ve Moskova benim için birbirini tamamlayan bir baba-oğul.Bence bu soygun işinin en masumları onlar, hayatın ezilen kısmı olarak yaşamaktan sıkılıp bu karanlık dünyaya giriş yapmışlar.Keşke girmeselerdi...Denver'in Monica'yla olan aşkı bence Stockholm Sendromu'nun çok ötesinde.
Oslo ve Helsinki yine ayrılamayan iki karakter benim için.Kuzen olan bu ikili Slav kökenliler ve birbirlerine kesinlikle çok bağlılar.Çetedeki tek yabancı olan bu ikili yine yoksulluk kökenli.Sonunda Helsinki'nin kafa travması geçirmesi ve Oslo'nun o naif üzgünlüğü bence ben de dahil her seyirciyi üzdü.Fakat emir eri olmanın ötesine geçemediler.Belki de tercihleri böyledir.

Çeteye artı olarak Requel'den konuşmamız gerekir fakat içimden gelmiyor çünkü ben bir türlü bu karakteri sevemedim.Profesör'e bir anda bu kadar güvenmesi de onun mevkisindeki bir kadına yakışmıyor.Sen gel koskoca dedektif ol İspanya tarihinin en büyük soygununa atan ama bu kadar da parçaları oturtama; olmadı Requel olmadı.
Sezon finali çetenin evinin basılması ile noktalanıyor ve bitiş jeneriğinde Wall Street krizinden kesitler eşliğinde Çav Bella marşı çalıyor.Twitter'daki twitlerden, Ekşisözlük'deki yazılardan anladığım üzere herkes bu finalden sonra bir saatlik Çav Bella videoları dinlemeye başlamış.Ben birinci sezonun sonunda yine bir klasik olarak hemen sonraki bölüm butonuna basarak ikinci sezona başlangıcımı yaptım umarım ikinci sezonda bu kadar sürükleyici olur.
-Deniz

10 Şubat 2018 Cumartesi

Yeni bağımlılığımız; Ufak Tefek Cinayetler

    Ezelden beridir ortalama her Türk kızı gibi Mert Fırat hastası olarak; dizinin fragmanını gördüğüm anda ben bunu izleyeceğim demiştim.İçeriği önemli değildi nasılsa Mert Fırat vardı ama izledikçe daha da çok kaptırdım kendimi.Her şey 1996'daki olayla başlıyor, Merve'nin -dizimizin Firdevs Yöreoğlu'su- önceliğinde Pelin ve Arzu -ya da senaristimizin deyişiyle Şer birliği- Oya'ya hayatını etkileyecek bir kumpas kuruyorlar.Edip Hoca ile ilişkisi olduğunu iddaa edip -ki benim için Edip Hoca hala Sümbül Ağa'dır- Oya'nın ve Edip'in okuldan atılmasına neden olurlar.

Yaşadıkları şaşaalı hayat Sarmaşık adlı sitede resmen nesnelleşiyor.Sarmaşık Sitesi; içinde kolejinden, kafesine, spor salonundan, güvenlik görevlilerinin çocukları için oluşturulan kreşine kadar İstanbul içinde adeta ayrı bir kent.
                                             SARMASIK SİTESİ'NDE KLASİK BİR EV
   Yıllar sonra Dr.Oya Toksöz onu okuldan atan müdürün cenazesine geliyor; Pelin, Arzu ve lider Merve ile karşılaşıyor.Ve intikam süreci başlıyor; belki Oya'nın kafasında hep vardı, belki o an cenazede onların mükemmel hayatlarında kendisinden çalınan hayatının izlerini görerek her şeyin başladığı Sarmaşık Sitesi'ne dönmeye karar veriyor.

    Edip, adeta akıl hocası gibi onu engellemeye çalışsada Oya'nın içine bir kere intikam ateşi düşmüştür ve kafasına koyduğunu yapmıştır.Oya onların mükemmel hayatının o kadar da mükemmel olmadığını içlerine girdikçe anlar.Mesela Merve; her şeyi mükemmel gibi gözükse de eşi ile arası hiç de iyi değildir -ağır spoiler vermek istemiyorum ama eşi SerhanAksak(MERT FIRATTTTTT) aslında onu artık sevmemektir neden acaba??? :))) spoiler alert!!-; Pelin Oya'nın lisedeki biricik sevgilisi Taylan ile evlenmiş ve evli-mutlu-çocuklu hayatı yaşarıyorken bile aslında Taylan'ın aklında hala Oya vardır ve biricik eşini her an ortada bırakabilir.(Burada Taylan'ı oynayan Ferit Aktuğ'a şapka çıkarmak gerek inanılmaz oynuyor ama o benim için hala Kavak Yelleri Efe'nin abisi komiser Metin).Arzu'yu ise kocası Mehmet pilates hocası Burcu ile aldatmaktadır.Oya adeta bir cehenneme düşmüştür.O mükemmel site her gün işlenen binlerce ufak tefek cinayete (tabi ki mecazi) tanık olmaktadır.

   Dizimizin ilk bölümünden anladığımız üzere bir cinayet işleniyor ve sorgulama sahneleri ile katilin ve maktulun kim olduğunu anlamaya çalışıyoruz.Tanıklar hep Sarmaşık ile bir şekilde bağlantısı olan karakterler fakat buradan senaristimiz Meriç Acemi'ye seslenmek istiyorum; lütfen Sarmaşık Koleji'nin hocası olduğunu anladığımız kendini "aşk doktoru" sanan ablamıza bu kadar yer verme!Gerçekten onun aforizmaları ve felsefe kasması dizinin temposunu inanılmaz düşürüyor.
   Onun dışında dizinin müzikleri bir efsane; "Yaralı Ruhlar Bahçesi" ve "Maktul" şimdiden telefonumdaki yerini aldı.
Dileyenler için link:
 https://www.youtube.com/watch?v=rf1-jXxRnXM
https://www.youtube.com/watch?v=wMSQfXQi4qw

Yani sevgili okuyucular Türk dizileri içinde oldukça değişik bir hikayesi olan bir dizi ile karşı karşıyayız; eğer daha başlamadıysanız mutlaka başlayın asla pişman olmayacaksınız.Bana kalırsa bu sezonun Çukur ile beraber en güzel dizisi.Diziyi izlemek aynı zamanda gözünüz için bir ziyafet olacak çünkü seçilen mekanlar adeta İstanbul'un en güzel köşeleri.Hoş vakit geçirmek için bir dizi izlemek istiyorsanız "Ufak Tefek Cinayetler" tam size göre.İzlediyseniz yorumlarınızı bizle paylaşabilirsiniz 😏
-Deniz

4 Şubat 2018 Pazar

NETFLİX'İN YENİ FENOMEN DİZİ ADAYI ALTERED CARBON

ALTERED CARBON DİZİ TANITIMI VE YORUMU :

altered carbon ile ilgili görsel sonucu

Genel bilgi ve dizinin konusu : 

Altered Carbon 2002 yılında Richard K. Morgan tarafından yazılmış bir tür cyberpunk romanı aslında.(cyberpunk’ın ne olduğunu bu vesile ile öğrenmiş oldum ). Netflix tarafından dizi haline getirildi ve ilk sezonu yayınlandı.
Altered Carbon’da konu günümüzden yüzyıllar sonrasında geçiyor, bu dönemde insanlar farklı farklı gezegenlerde yaşıyor ancak izlediğimiz olaylar Dünya’da geçiyor. Her bilimkurguda olduğu gibi çok gelişmiş bir teknoloji ile karşı karşıyayız ancak asıl buluş ‘’bilinç aktarımı‘’ denilen olay, bu sayede insan zihinleri farklı bedenlere çok kısa bir süre içerisinde aktarılabiliyor veya daha sonrası için korunabiliyor, yedeklenebiliyor.Kısacası eğer yeterli imkanlara sahipsen gerçek ölüm diye bir şey yok.

Baş karakter Takeshi Kovacs bundan 250 yıl önce bedenen öldürülmüş bir ‘Elit’ ve  Laurens Bancroft adında über zengin bir adam tarafından kendi ‘’cinayetini ‘’ aydınlatması ve katilini bulması için geri getiriliyor. Tüm olaylar bunun üzerine dallanıp budaklanıyor diyebiliriz. Dizi Takeshi Kovacs’ın  CTAC ekibi tarafından nasıl öldürüldüğüyle başlıyor.

Dizide ne arasanız var diyebilirim sizi deli gibi bir bilimkurgunun içinde bırakmıyor sadece, polisiye, felsefe ,romantizm gibi pek çok alana giriyor.Genel olarak distopik bir havada geçiyor.

Diziye dair bilgiler ve ufak yorumlar:

Sınıf ayrımını çok net ve vurucu bir şekilde görüyoruz bence , zenginler gökyüzünde, bulutların üzerinde yaşıyorlar ; fakirler ise yeryüzüne mahkumlar.Bu arada yeryüzü her zaman karanlık ve yağmurluyken, gökyüzü her zaman aydınlık ve güneşlik. Bu zıtlık dizinin pek çok yerinde belirtiliyor.Tabiki ‘’bilinç aktarılması ‘’ ve bununla ilgili olaylar ; yani zihninin yedeklenmesi,hangi kalitede bir bedene aktarılabileceğin veya klonlama ne kadar zengin olduğuna göre değişiyor hep. Fakir misin ? Öleceksin çünkü hastaneler bile sana bakmaya tenezzül etmiyorlar ve senin yeni bir bedeni karşılamaya veya belleğini yedeklemeye yetecek paran yok. Dolayısıyla uzun zamandır süre gelen bu olay , zenginlerin(yani ‘’meth’’lerin) tanrılaşmasına yol açmış , kendilerini Tanrı gibi görmelerinin yanı sıra halkın büyük bir kısmı da onları Tanrı yerine koyuyor ve onlara kulluk ediyor.(Bu arada bizim diğer başkahramanlardan biri olan  Laurens Bancroft methler arasında bile bir tanrı gibi her yerde nüfuzu olan bir tip) Buna karşın, bu sisteme farklı sebeplerle karşı çıkanlarda yok değil: İlk olarak ana karakterimiz Tak bir zamanlar Quell adında bir kadının başında bulunduğu anti hareketin bir parçasıydı ( bakınız: Elitler ve Ayaklanma), ikinci olarak ise İnançlılar var yani dinlere hala inanlar ( bunu da 3 büyük din üzerinden yansıtmışlar ) , bu insanlar kendi bellek kodlarını öldüklerinde diriltilmeyecekleri şekilde yaptırıyorlar çünkü bunun günah olduğunu düşünüyorlar( Tanrı bizlere tek bir kez hayat vermiş ) yani onlarınki ‘gerçek ölüm’. 

Bunun haricinde methler dışında insanlar beden olarak öldüklerinde genelde başka bedenlerin içinde uyanıyorlar. Bunun sebebi yine para, eğer kendi bedeninde uyanmak istiyorsan onu ipotek ettirip her ay para ödemen gerekiyor veya kendini klonlatmalısın ki bu methlerin arasında bile gerçekten çok pahalı olan bir olay ve kendi kendine yapman da yasa dışı.

Sürekli farklı bedenlerin içinde uyanın insanlarda kişilik bozukluğu yaptığı,ölüm korkusunu unutturduğu (bu kendi bedenlerinde uyananlar için de geçerli ) gibi sorgulatıcı konulara da yer veriyor. ( En büyük sorgu tabiki inançla ilgili )

Ayrıca her bedenin ‘kendi hafızası ‘ gibi bir şeyi var, refleksleri veya bağımlılıkları aynı kalıyor, değişmiyor. Mesela Tak , Ryker’ın bedeninde uyandığında kendisi hiç sigara içmemesine rağmen Ryker içtiği için nikotin bağımlısı olduğunu söylüyor. ( Bu da başka sorulara ve sorgulamalara yol açıyor tabiki ; her beden değiştirdiğinde onların karakterlerinden veya alışkanlıklarından da alıyor olabilir misin ? Bedenle ilgili seni başka neler etkiliyor ? ) Bu bağlamda anlamadığım bir olay var: Tak çocukken CTAC ekibine katıldığında bedeni kendi gezegeninde devlet tarafından korunuyor ve 28 yıl sonra Tak ilk defa kendi gezegenine geliyor,ilk defa kendi gerçek bedenine giriyor ve bedeninde yara izleri var ? Oysa kapsülün içinde yıllarca korunmuş ve geliştirilmiş olmalıydı bu yara izleri nereden çıktı ? Bir başka etkileyici ve sorgulatıcı nokta da örneğin Tak Ryker’ın bedeninde geri döndüğünde, onun eski sevgilisi olan Kristin Ortega ister istemez Tak’a karşı bir çekim duyuyor onun Ryker olmadığını bildiği halde.Şu tip durumlar da var: 7 yaşında bir kız çocuğu neredeyse ellilerinde olan bir kadın bedeninde uyanıyor(çünkü bedava yapılan bu işlemde kim boştaysa ona konuyor bilinç,uygunluk aranmıyor) veya Ava Elliot 40 yaşına bir kadın olmasına rağmen bir adam bedeninde geri geliyor ve bu, kocası ve kızıyla arasında hiç bir şeyi değiştirmiyor aile olmaya aynı şekilde devam ediyorlar.O zaman hormonel gerçeklere ne oluyor ?

Teknolojinin katkıları ve paranın gücüyle gelen yozlaşmaya ve bunun çelişkilerine de değinilmiş. Methler gerçekten tanrıcılık oynuyorlar,istedikleri her şeyi yapıp satın alıyorlar. Polisler bile onlara çalışıyor; adalet ve hakların savunulması gibi bir şey yok.( Ancak 653 diye öldürülenlerin kendi katillerini söylemeleri veya bulmaları içinBM’den  bir yasa geçirilmeye çalışıyor-yine en çok nüfuz uygulayan Laurens Bancroft )

Sanal gerçeklikte hayatın çok büyük bir parçası haline gelmiş hal böyle olunca sanal virüslerde çok büyük yıkımlara sebep oluyor. Bu da bizi, dizide en çok dehşete düştüğüm sahnelerden birine ; bundan yüzyıllar önce daha ayaklanmayı bile gerçekleştiremeden bir virüs ile çoluk çocuk demeden katledilen Elitler ve yakınlarına getiriyor. Bu virüs insanı delirten, yakınlarını ve kendilerini öldürmelerine sebep olan bir virüs.(NOT: elitler farklı bir şekilde eğitildikleri için çok özel yetenekleri var, nihai amaçları ise insanlığı geri kazanmak yani tek ömürlülük, bunun üzerine ayaklanmanın dahil olduğu bir planları var-bilinç aktarımını kimin bulduğunu öğrenince çok şaşıracaksınız.)

Bahsedilen veya görülen diğer bilimkurgusal öğeler: sentetik bedenler , uzaylılar , yapay zeka otelleri ve diğer işletmeleri(dizideki en sevilen karakterlerden biri insanlığa olan merakı ve sevgisiyle YZ Kuzgun Otel’in sahibi ve doğal olarak otelin ta kendisi, ayrıca YZlar arasında insanları sevmeyenleri de görüyoruz.)

Laurens Bancroft’un kendine özgü ‘’asla aşmayacağı sınırları ‘’ ve bir ‘’vicdanı’’ var , kendilerince ‘’insanlıklarını’’ koruyorlar. ( Bakınız : öldürdüğü bedenler için yeni beden satın alıyor veya belkide binlerce kadınla birlikte olduğu halde sadece karısından çocuk yapıyor gibi)
Lyon'da Altered Carbon'un kocaman bir reklamı

Garipsediğim ve sevmediğim kısımlar:

Yüzyıllar sonra da insanlar aynı bizim gibi giyiniyorlarmış.
Etnik grupların hala belirgin şekilde var olması ( gelecekte azalarak bitecek diye öngörülüyor )
Geri dönüşler karakterin derinliği açısından şarttı ancak onu bizim polisle görmek istediğim için o sahnelerden sıkıldım.
Laurens Bancroft’un 21 tane çocuğu olduğundan bahsediliyor ancak Isaac dışında hiç biri hiç bir sahnede yok , bir de kızını görüyoruz ancak o da annesinin klonunu çalmışken yani yine aynı karakter içerisinde.
Çıplaklık gereksiz şekilde her yerde gözümüze sokuldu.
Tak’ın çipinin o patlamadan kurtulması komikti yine de onun geri geldiğini görmek güzeldi.(İkiziyle taş-makas-kağıt sonrası nasıl bir sonuca vardıklarını 2 sahnede de merak ettim)
Tak’ın kardesi Rei ve sağ kolu Gezgin Hayalet’in(inançlı mısın?) saykoluğu , Rei’nin abisine olan saplantısı(aşkı diye yorumladım ben)


altered carbon takeshi kovacs ile ilgili görsel sonucu
Takashi Kovacs Ryker'ın bedeninde

altered carbon poe ile ilgili görsel sonucu
Kuzgun Otel Poe'cuğumuz

NOT: Fragmanlara oranla ve yaptığım heyecana göre beklentimin baya altında kalıyor ancak yine de sürükleyici ve hoş şeyler bulmuşum ki 1 günde tüm sezonu bitirdim . Sıkılıp bırakmak istediğimde oldu ama bir şekilde geri dönüp kaldığın yerden devam ediyorsun(bknz: game of thrones aşkı beklentisi).Diğer sezonlarını da izleyeceğimi düşünüyorum.

NOT2: Tak’ı keşke hep yakışıklı sarışın abimiz bedeninde görsek !

2 Şubat 2018 Cuma

La Casa de Papel (Neymiş bu çılgınlık?)


  Kişisel olarak maalesef yabancı dizilere hep mesafeli bakmışımdır; galiba bünyem üç buçuk saat süren uzuuuun uzun bakışmalı, bir entrikanın dört bölümde çözülemediği yerli dizilerimize alışık.
    Bu kadar eleştirdiğime bakmayın evet yerli dizi yersiz uzun falan ama senaryolarımızın bu uzun sürelerine rağmen akıcılığı ve görselliğinin had safhada başarılı olduğu asla yadsınamaz.
Fransa'da bana sürekli Süleyman ile(evet Muhteşem Yüzyıl) ; Yunanistan'da Ömer (evet evet Ezel) ile ilgili sorular geliyorsa demek ki kıvırıyoruz biz bu işi.En uç örneğim ise Litvanya'da girdiğim bir eczanede çalışanın yanıma gelip; "Pardon siz Türkçe mi konuşuyorsunuz?" sorusu oldu; "Evet, neden?" dediğimde beni "Dizilerinizi burada altyazı ile yayınlıyorlar o yüzden Türkçe konuştuğunuzu anladım" diye cevaplaması beni gururlandırmadı değil.Üstüne de ekledi "Kemal gerçekten o kadar yakışıklı mı?" önce tabi anlamadım Kemal'in kim olduğunu ama sonra Google'dan resmini açınca fark ettim ki Kara Sevda'daki Kemal yani Burak Özçivit'den başkası değildi...

    Gelelim konumuza, başlıktan da anlaşılacağı üzere bugünki yazımın konusu La Casa de Papel.
Sizde mutlaka bu dizinin muhteşemliği, şahaneliği vb vb vb üzerine bir sürü sohbet içerisinde yer almış veya sosyal medyada denk gelmişsinizdir.(Ben bir de bunu çift taraflı yaşadım bir yandan İstanbul'daki arkadaşlarımdan diğer yandan buradaki Fransız arkadaşlarımdan).Bu kadar baskıya dayanamadım ve izlemeye karar verdim.Sorun bana pişman mıyım?KOCAMAN BİR HAYIR.
Gerçekten konuşulanlar kadar varmış bir oturuşta 6 bölüm izlemek gibi bir hata yaptım 😖Neden hata?Çünkü ilk sezonu yarıladım yani onlarla vedalaşmama az kaldı..


Dizi Profesör'ün etrafında özenle topladığı ekibi ile İspanya Merkez Bankası'nı soymayı planlamasını ve bu süreçte başlarına gelenleri anlatıyor.Dizimiz İspanyol yapımı olduğu için altyazılı izlemek dışında çok bir seçeneğimiz yok.Her karakterimiz kendine bir şehir adı seçiyor (bunun nedenini izlediğinizde göreceksiniz) ve olaylar gelişmeye başlıyor.6.bölümün sonunda aldığım izlenim ; Profesör'ün kendi dünyasında bir Robin Hood olduğu çünkü soygunun sonunda kamuoyunun onları sevmesini istiyor.Bu bana pek mümkün gibi gözükmese de ilerleyen bölümlerde göreceğiz tabii.Dizinin akıcılığına ise söylenecek hiç bir şey yok...Bölümleri öyle bir yerlerde bitiriyorlar ki eliniz anında sonraki bölüm butonuna gidiyor.Hoş zaman geçirmek istiyorsanız size kesinlikle önereceğim bir dizi olan "La Casa de Papel" aynı zamanda ilk eleştiri/tanıtım yazımın da konusu oldu.
Umarım beğenmişsinizdir.Yorumlarınızı bekliyorum

-Deniz

Kimmiş ki bunlar?



Merhaba;
Gurbet ellerde üniversiteden başka en çok zaman ayırdığımız şey diziler olunca; birbirimize spoiler vermemenin ötesine geçerek sıkı bir analiz yapmaya başladığımızda blogumuzun ana konusunun da diziler olmasına karar verdik.


Bu ilk yazımızda öncelikle biz kimiz ve hangi kafayla bu işe giriştik biraz bundan bahsedelim dedik..
Bu blogu açtığımız günlerde Fransa'da okuyan iki yakın dostuz.Birbirimizle paylaştığımız, paylaşmaktan hoşlandığımız ve zevk aldığımız konuları neden başkalarıyla da paylaşmayalim ki diye düşündük ve böyle bir adım attık.

E hadi Deniz; e madem hadi İpek diyerek açtık işte bu blogu; ağırlığımız diziler olacak ama yurtdışı maceralarımız da yer alacak; yeri gelecek siz de bizimle gezeceksiniz .Neyse daha da iddialı bir giriş yapmadan kimmişiz ki biz; dediğimize göre başlayabiliriz...😉
-Deniz & İpek

VATANIM SENSİN 43.BÖLÜM ( ilk dizi yorumum !)

vatanım sensin 43. bölüm ile ilgili görsel sonucu

Taze taze ilk yazımı yazmaya karar verdim . Evet az önce Vatanım Sensin’in 43. bölümünü bitirdim. Daha ne yazacağımı , nasıl başlayacağımı , karakterlerden mi , dizinin tamamından mı yoksa sadece bu bölüme özel bir şeylerden mi bahsedeceğim hiç bilmiyorum o yüzden şimdiden beni mazur görün arkadaşlar. Öncelikle şöyle diyebilirim dizi geçen sezonuna göre daha az popüler ve daha az ilgi çekici sanırım veya ben Türkiye’de olmadığım için bu şekilde bir gözlemde bulundum. Ama geçen sezon vatan sevgisi, milli mücadele ve arada duyuyor olsakta Atatürk çok başka bir konumdaydı. Bu sezon ise şöyle aralara sıkıştırılmış gibi hissediyorum. Bu bölüme özel konuşacak olursak , Ali Fuat Paşa sahnesi beni yine de deli gibi duygulandırmaya yetti ancak bu tarz sahneleri herkesin daha çok görmek isteyeceğini düşünüyorum. Onun dışında tabiki benim gözümde en çarpıcı sahne fragmanda da verdikleri Cevdet’in çocuklarına Azize’nin yaşadığını söylediği sahneydi (Halit Ergenç’in oyunculuğunu bir kezde benim anlatmama gerek yok herhalde .) ve ardından gelen aile buluşması.İlk başta neden yetimhanede bu buluşma diye sorgulamıştım ancak hem Azize’nin birden eve çıkıp gelmesi garip olurdu , hem de amaç bebeği direk aile tablosunda göremesekte onunda ailenin yanında olduğunu bize göstermekti sanırım. Bebek demişken , umarım o aile onu evlat edinmez çünkü bizim yürekler böyle bir şeyi bir daha kaldıramaz hem de Ali Kemal’den sonra biraz klişe gelebilir. Yetimhaneden devam edecek olursam, Aleksi ile konuşan karıyı hiç sevmedim. Evet karı , ilk bakıştıkları anda da ne iğrenç olduğunu belli etmişti zaten bir kötülük bekliyorduk. Hilal’in o sahnede kaçıp gitmesi bana biraz abartı geldi , tamam Yunan işgaline karşısın falan filan hepimiz öyleyiz ama karşındakiler misafir ve Leoncuğunla gelmişler , bilemedim birazcık nezaket yani !
Cevdet’in olayları anlama kısmını pek çözemedim desem yalan söylemiş olmam herhalde. Kurduğu Spiro bağlantısı dışında olayı aydınlatabilecek başka bir şey vardı da ben mi göremedim ya da hemencecik unuttum ? Bir de tecavüzü anladı mı anlamadı mı,anladıysa hangi anda anladı falan bunları pek net yansıtmamışlar gibi geldi bana. Yine de ilk tepkisi tam Cevdet’den beklediğim tepkiydi ve Azize’nin onu bir nevi sevgisi ile durdurması bence güzeldi.Bu konu üzerinden ,son sahne de hayal çıkacak gibi çekimi farklı geldi bana ve çok ani gelişti ( ya da sonraki bölüm bize nasıl anlaşıldığı gösterilir , çünkü yüzbaşının söylediği ‘’senin ne işin var burada ?’’ repliğini duymuşa benzemiyor merdivenlerden inerken o sırada yüzünde hala tebessüm var ancak yüzbaşını gördükten sonra yüz ifadesi değişiyor veya sadece çekimle ilgili bir şey.)

vatanım sensin 43. bölüm ile ilgili görsel sonucu 

Yakup ve Yıldız çok hoşuma gidiyor. Yakup’un hem daha önceden söylediği savaştan sonra aile kurarım İnşallah düşüncesi hem de Miralaydan korktuğu için Yıldız’dan sürekli kaçmasını seviyorum, güzel bir kavuşma izleyeceğiz çünkü sonunda.

Hamilton’un gerçekten değiştiğine inanmıştım! Klasik adam şerefsizin teki çıktı Rıza Baba’yı buraya yapıştırsam beni taşlamazsınız umarım. Spiro’yu öldürdüğünde bile güvenmiştim ona, her şey vatan içindi , Türkler içindi…😞

Leon ve Hilal’in şu evlilik meselesi beni sıkıyor açıkçası. Çok saçma geliyor , gerçekten evlendiğinize inanıyorsanız niye salak salak takılıyorsunuz böyle ? Hilal’in annesinin yaşadığını söylediği sahne çok kabızdı fazla duygusuzdu. Leon’a hiç yakıştıramadım.

Havva’nın Flipos’un üzerine şerbet döktüğü sahne de saçmaydı. Bir başka saçma bulduğum ve gözüme batan olay Cevdet her bir şeyler karıştırdığında sanki komutanın emriymiş gibi ortaya çıkıyor ve komutanda hiçbir seferinde sorgulamıyor bu durumu. Ayrıca Cevdet yerine geçmek istediği komutanı suçlarken İngiliz istihbaratına çok okeyim, çantada silah olduğunu bilmesi olayı nedir ? Kimse bunu yine sorgulamadı.

Sonuç olarak , bahsedilen taarruz sebebiyle güzel bir vatan mücadelesi görmek istiyorum bir sonraki bölümlerde. Dizinin eski temposuna kavuşacağını düşünüyorum sonuçta onu severek izliyoruz !

Teşekkürler😊
Umarım kaçırdığım bir nokta yoktur ve yazımı sevmişsinizdir!


-İpek